Türkiye ekonomisinde enflasyonla mücadele sürecinin hangi koşullarda sürdürülebilir olduğu, Mahfi Eğilmez’in para arzı–enflasyon analizinin ardından akademi ve ekonomi dünyasında yeniden gündemin üst sırasına yerleşti. Sosyal medyada başlayan tartışma, önde gelen iktisatçıların değerlendirmeleriyle daha kapsamlı bir çerçeveye kavuştu. Ekonomist Mahfi Eğilmez, para arzı dinamiklerinin enflasyon üzerindeki belirleyici rolüne dikkat çekerek, sürdürülebilir fiyat istikrarının ancak kontrollü büyüme ve dengeli para politikasıyla sağlanabileceğini vurgulamıştı. Bu değerlendirmeyle birlikte tartışmanın odağı, “Enflasyon düşerken büyüme hangi ölçüde korunabilir?” sorusuna kaydı.
Özatay: “Salt büyüme oranına bakmak yanıltıcıdır”
Tartışmaya kapsamlı bir perspektif getiren Prof. Dr. Fatih Özatay, yalnızca büyüme rakamları üzerinden çıkarım yapmanın sağlıklı olmadığını belirterek şu değerlendirmeleri yaptı: Kriz sonrası dönemlerde kapasite kullanımının düşük olması, şirketlere fiyat ve kâr ayarlamalarında alan açabilir. Artan kapasite kullanımı, ücret pazarlıklarını ve ücret artışlarını tetikleyebilir. Ekonominin içinde bulunduğu koşullara göre hazırlanmış bütüncül bir program, enflasyonu düşürürken büyümeyi korumanın anahtarıdır. Özatay, 2001 krizinin ardından uygulanan programın sadece para politikası odaklı olmadığını, yapısal reformlar ve kurumsal yeniden yapılanmanın başarıdaki en kritik değişkenler olduğunu hatırlattı.
Ali Hakan Kara: “Sonuç programın güvenilirliğine bağlı”
Eski Merkez Bankası Başekonomisti Prof. Dr. Ali Hakan Kara ise tartışmayı program güvenilirliği eksenine taşırken şu tespitlerde bulundu: Enflasyonla mücadelede büyümenin ne ölçüde etkileneceği, uygulanan programın güven yaratmasına bağlıdır. Beklentiler yavaş düzeliyorsa büyümede yavaşlama kaçınılmazdır. Bugünkü programın, 2001 sonrası süreçten temel farkının ‘güven ve kurumsal yapı’ olduğunu vurguladı.
Ensar Yılmaz: “Bugünün koşulları 2000’lerin başından tamamen farklı”
Tartışmaya katkı sunan Prof. Dr. Ensar Yılmaz ise iki dönem arasındaki farkları sekiz başlıkta özetledi. Yılmaz’a göre: AB ve IMF çıpalarının etkisi artık yok. Tekelleşme daha güçlü, firma davranışları değişti. Kurumsal yapı zayıfladı, hukuki ve ekonomik çerçeve geriledi. Enflasyon daha yapışkan, hizmet sektörünün ağırlığı arttı. Gelir dağılımı kötüleşti, para politikasının etkinliği azaldı. 2001’deki gibi bir dibe vuruş olmadığı için “baz etkisiyle hızlı toparlanma” imkânı da yok. O dönem küresel likidite olumlu yönde etkiliyordu. Çin’in düşük maliyetli üretiminin enflasyonu düşürücü etkisi bugün çok sınırlı.
Mücadele denkleminde çok değişken var
Ekonomistler arasında yapılan değerlendirmeler, enflasyonla büyüme arasındaki ilişkinin tek boyutlu okunamayacağını gösteriyor. Para arzı ve talep dinamiklerinden kurumsal yapıya, küresel koşullardan gelir dağılımına uzanan geniş bir yelpazede değişkenlerin etkili olduğu belirtilirken, ortak görüş “güvenilir ve bütüncül bir programın zorunluluğu” yönünde birleşiyor.